Sokak sokak Lizbon

Bu yazı yurtdışına çıktığında sokakları karış karış gezmeyi sevenler, akşam otele döndüğünde yorgunluktan kendini ne yapacağını bilemeyenler için gelsin. Çünkü Lizbon tam anlamıyla bu eforu hak eden, her sokağında çektiğin fotoğrafın hakkını veren bir şehir.

şehirnotları_lizbon

Avrupa’da Barselona’dan sonra en sevdiğim şehir oldu Lizbon. Ruhu, atmosferi, tarihine sahip çıkışı, kendine has karakteri, o şehre saygı duymak ve oradan ayrılmamak için yeterince sebep yarattı bilinçaltımda. Hatta öyle ki, bir gün mutlaka ama mutlaka tekrar gitmek istediğim yerler listesine bile ekledim. Şimdi siz giderseniz, Lizbon’u nasıl ve nereden başlayarak gezmelisiniz, bunları kalemim döndüğünce aktarmaya çalışacağım.

Lizbon fazla büyük bir şehir değil. Özellikle tarihi semtlerini gezmek istediğinizde, maksimum yarım saatlik yürüme mesafeleriyle şehrin kilit noktalarını görmeniz mümkün. En önemli bölgeleri; Baixa – Chiado, Barrio Alto, Alfama, Belem, Cascais ve Sintra. Eğer tarihi şehir merkezine yakın bir noktada konaklarsanız, Baixa – Chiado, Barrio Alto ve Alfama’yı yürüyerek gezebilirsiniz. Yürümek istemezseniz, metro kullanarak da bu bölgeler arasında hızlıca geçiş yapabilirsiniz. Metro ile yalnızca Alfama’ya gidiş yok. Oraya da 28 numaralı meşhur sarı tramvay ile ulaşabilirsiniz. Fakat tramvay oldukça eski, yollar da bol yokuşlu olduğu için pek konforlu bir ulaşım yolu olduğunu söyleyemem.

şehirnotları_lizbon

İyi bir konumda konaklamak için ise Rossio’daki tarihi evleri ya da Baixa – Chiado’daki otelleri tercih edebilirsiniz. Bana sorarsanız, şehrin dokusunu tam anlamıyla yaşamak için Rossio’yu tercih edin derim.

şehirnotları_lizbon

Örneğin bu fotoğraf, Rossio’da konakladığımız yerin sokağından. Bu sokakta yıllardır yaşamış olan insanların portreleri asılı duvarda. Bu bile yaşanmışlıklarla dolu atmosferi solumak için yeterli.

Şehrin başladığı yer Alfama

Alfama, Lizbon’un en eski sokaklarının, evlerinin bulunduğu ve fadonun doğduğu bölge. Sokaklar öyle güzel ki, onca çarpıklığın arasında nasıl öyle bir uyum oluşabilmiş, hayret ederek izliyorsunuz. En güzel Portekiz restoranları, fado mekanları burada. Güzel bir akşam yemeği ve stand-up tadında hizmet için Alpendre’yi, sangria ve leziz bruschetta’lar için Madrosa d’Alfama’yı önerebilirim. Fiyatlar konusunda da endişe etmeyin. Çok şık bir restoranda bile ortalama 10-15 euro’ya biftek, ahtapot ya da balık yiyebiliyorsunuz. Bu bahsettiğim en yüksek fiyat ki, Türkiye’de o kalitede bir porsiyonu 30 TL civarında almanız mümkün değil maalesef. Kısıtlı bütçeyle gidecekseniz eğer, daha da uyguna yiyebileceğiniz çok fazla yer alternatifi de var. Onlardan da bahsedeceğim.

Alfama harika fotoğraf kareleri yakalamak için biçilmiş kaftan. Bol yokuşlu dar sokaklarını, her nedense restore edilmeden kullanılan ve bu haliyle de ayrı bir havası olan rengarenk apartmanlarını, her biri enteresan detaylara sahip kapılarını fotoğraflayabilirsiniz. Hatta belki oradan bir kapı fotoğrafları serisi de çıkartabilirsiniz.

şehirnotları_lizbon

Alfama yolunda ilgi çekici bir tasarım dükkanı da önereceğim size. “O Voo da Andorinha” el yapımı takılar, çantalar ve biz kızların çok sevdiği türden ıvır zıvırlar almak için harika bir durak. Özellikle steampunk takıları çok dikkat çekici.

Bol kokteyl ve eğlence için Barrio Alto

Lizbon’da gece hayatının aktığı yer Barrio Alto. Sokaklar ve mekanlar eğlenen, dans eden insanlarla dolu. Siz de gece hayatını seviyorsanız eğer, muhakkak bir gecenizi Barrio Alto’da geçirin derim.

Burada içkiler de çok ucuz. 3-4 euro’ya meşhur bir Brezilya kokteyli olan caipirinha, mojito ve Portekiz‘in milli birası Super Bock bulabilirsiniz. Ve tabi ki sangria da benzer fiyatlara hemen hemen her yerde var. Arada canlı müzik yapan yerlere ve sokak çalgıcılarına da rastlayabilirsiniz. Örneğin bir grup İspanyol öğrencinin eğlenceli şovu çıkmıştı bizim karşımıza. Milli kıyafetleriyle şarkı söylüyorlar ve sonrasında okul için para topluyorlar. Yerel bir grubun çıktığı ve daha çok Portekizce şarkılar söylenen Portas Largas da sizin için iyi bir alternatif olabilir.

Alışveriş ve fazlası; Baixa – Chiado

Burası için Lizbon’da alışverişin kalbi denebilir. Tanıdık tanımadık bir sürü mağaza, kafe, restoran var. Daha net aktarmak için biraz bizim Rumeli Caddesi’ni andıran bir havası olduğunu söyleyebilirim. Portekizli şair Fernando Pessoa’nın sürekli kahve içtiği Cafe A Brasileira burada gidebileceğiniz yerlerden biri. Bir turist klasiği olarak kafenin önündeki Pessoa heykelinin yanına oturup, birlikte poz verebilirsiniz. Sevdiklerinize hediye almak istiyorsanız, buradaki dükkanlara bakabilirsiniz.

Eyfel Kulesi’nin yaratıcısının çırağının yaptığı meşhur asansör Elevador da Santa Justa da bu civarda. Önünde bitmek bilmeyen bir turist kuyruğu olduğu için pek tercih edilesi bir aktivite değil fakat Lizbon’a tepeden bakmak isterseniz bu asansörle yukarı çıkabilirsiniz.

 

Chiado sokaklarında harika gelato yiyebileceğiniz bir mekan var. “Amorino” kelimenin tam anlamıyla mükemmel gelato’lar yapıyor. Porsiyonu 5,5 euro civarında. Tatlı seviyorsanız, buraya uğramadan Lizbon’dan dönmeyin derim.

Bu bölgede bir de arkeoloji müzesi var. 1775 depreminde yıkılan bir kilise olan Ruinas do Convento do Carmo, bugün arkeoloji müzesi olarak hizmet veriyor. Kilisenin yıkıntılarıyla yeniden tasarlanmış olan bahçesi ise, çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Akşamları ücretsiz konserler, dinletiler, gösteriler için buraya uğrayabilirsiniz. Ama akşam gitmeden önce programı kontrol etmeyi unutmayın. Kapıdaki görevliden etkinlik programıyla ilgili bilgi alabilirsiniz.

Gelelim sebebi ziyaretimize; Belem

şehirnotları_lizbon

Lizbon’a gitme fikri çıktığında, en büyük motivasyon kaynağım Belem, daha doğrusu Belem turtası olmuştu. Belem turtasının kıtalar arası nam salmış olan lezzetini tatmadan bu dünyadan gitmem dedim kendi kendime. İyi de ettim açıkçası, çünkü turta söylendiği kadar var. Dışı çıtır hamur, içi muhallebi, üstü bol tarçın ya da pudra şekeri dökülerek yenen sıcacık bir lezzet bu. Muhallebi ve tarçın bir araya geldiğinde, tadı biraz sütlacı hatırlatıyor. Turtanın tanesi 1.05 euro civarında. Belem’de ve Lizbon’da bunu yapan bir sürü yer var ama turtanın esas çıktığı yer Pasteis de Belem. Mekanın önünde sürekli sıra bekleyen insanlar, vitrininde turtalar, vişne likörleri -Portekizlilerin deyimiyle Ginjinha- ve çeşit çeşit tatlı hamur ürünleri var. Dışarıdan fazla büyük bir yer gibi görünmemekle birlikte, içeriye girdiğinizde bitmek bilmeyen bir dolu salonda hizmet verildiğini görebilirsiniz.

şehirnotları_lizbon

Belem’e gittiğinizde yapabilecekleriniz yalnızca turta yemekle sınırlı değil elbette. Buradaki her durak, Belem’in Portekiz denizcilik tarihinde oynadığı önemli rolün altını çiziyor. İçerisinde Vasco de Gama’nın da lahtinin bulunduğu The Jerónimos Monastery, Belem’de görülmesi gereken önemli duraklardan biri.

şehirnotları_lizbon

Birçok önemli Portekizli ismin mezarı, bu manastırın bahçesinde yer alıyor. Sonrasında Museu de Marinha (Denizcilik Müzesi) ve Torre Belem (Belem Kulesi) de denizcilik tarihine tanıklık etmek için görebileceğiniz önemli yerlerden.

Torre Belem’in iniş çıkış trafiğini yönetmek için geliştirilmiş bir yöntemle kısıtlı bir zamanda çıkmanız gereken kule merdivenleri, tepeye çıktığınızda çektiğiniz zahmete değdiğini gösteriyor. Tepeden çok güzel Belem kareleri yakalamak için, bu durağı atlamayın derim.

 

Belem’de meydanda bir sürü seyyar kamyonette yemek yapanlar göreceksiniz. Bunlardan birinde farklı bir lezzet denemek isteyenlere, tam tahıllı ekmeğin arasına yapılan bir sandviç olan merenda’yı önerebilirim. Hardal ve bira sosuyla pişirilen domuz etli versiyonu çok iyi. Fiyatı 4 euro.

Belem’e, Lizbon’da Praça Do Comercio’dan kalkan trenlere binerek yarım saatte ulaşabilirsiniz.

Sahil kasabası Cascais

Lizbon’da harika bir sahil kasabası Cascais. Tatile geldik ama bir denize giremedik diyenler için, okyanus kıyılarını cesurca ziyaretçilere açmış durumda. Atlas Okyanusu kıyılarından denize girmeyi, kelimenin tam anlamıyla buz gibi suda yüzmeyi sevenlere kesinlikle önerebilirim. Cascais sahili boyunca birçok plaj var. Kuzey tarafındaki plajlar dalgalı olması nedeniyle surf yapmak için oldukça uygun. Güney tarafındakiler ise yüzmeye daha elverişli. Trenle Cascais’in bir durak öncesinde ulaşabileceğiniz Estoril de, denize girip güneşlenebileceğiniz farklı bir belde.

Cascais’e gittiğinizde yarım saatlik bir yürüme rotasının sonunda ulaşabileceğiniz etkileyici yerlerden biri de Boca do Inferno. Burası okyanus dalgalarının şekillendirdiği dev kayalıkları tepeden izleyebileceğiniz en iyi noktalardan biri. Adı Hell’s Mouth diye de geçiyor. Yukarı da gördüğünüz fotoğraf karesinin farklı versiyonlarını siz de burada çekebilirsiniz.
Yol boyunca denize girebileceğiniz başka plajlar olduğu gibi, ziyaret edebileceğiniz tarihi yerler de var. Bunlar arasında en etkileyici olanı ise, önemli Portekiz devlet adamlarının yazlık konaklama evi olarak kullanması için inşa edilmiş olan Tower of Sao Sebastio. İçeride neo-Gothic mimarinin en iyi örneklerine rastlıyorsunuz.

Kulenin etrafını çevreleyen kıyılar ve resimde gördüğünüz taş köprü herkese açık. Dilediğiniz gibi bu civarda yürüyüş yapabilir ve denize girebilirsiniz. Tower of Sao Sebastio’nun bahçesi de, görülmesi gereken bir diğer önemli yerlerden. Özellikle botanik parklara meraklıysanız, birbirinden farklı onca çeşidin bir araya geldiği bu büyüleyici bahçede mutlaka bir yürüyüş yapın derim.

Gelelim yeme-içme konusuna… Cascais turistik bir kasaba olduğu için, abartılı fiyatlara kalitesiz hizmet alabileceğiniz yerler çok. Özellikle bu sebeple, sizi yolunuzdan edip sürekli içeri davet eden meydandaki restoranlardan kaçının derim. Ben bunun yerine çok ucuz olmayan ama kesinlikle kaliteli hizmet alabileceğiniz iki restoran önereceğim size. Birincisi Hint yemekleri sevenler için harika bir alternatif olabilecek Masala. Yemek fiyatları 10-20 euro aralığında. Kesinlikle çok leziz ve doyurucu porsiyonlar geliyor önünüze. Diğeri ise Armazem 22. Burası da bir et restoranı. Yalnızca akşamları hizmet veriyor ve rezervasyon yaptırmak gerekiyor. Şık bir akşam yemeği için doğru bir adres arıyorsanız, burayı tercih edebilirsiniz. Porsiyon fiyatları 20-30 euro aralığında.

Bir masal diyarı Sintra

Lizbon’la ilgili arama yaptığınızda, resimlerde eskiden Mon Ami pastel boya kutularının üzerinde olan kale resmi gibi rengarenk bir kale fotoğrafı çıkar karşınıza. İşte o kale Lizbon’un Sintra kentinde bulunan meşhur The Palace of Pena’nın fotoğrafıdır.

The Palace of Pena, Sintra’nın en turistik yerlerinden biri olmakla birlikte, mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri. Çünkü burası nadir görülen masalsı bir mimari örneğine ve büyüleyici bir atmosfere sahip. The Palace of Pena’nın hikayesi 12. yüzyıldan başlıyor. Bu bölgede 12. yüzyılda bir Pena Kraliçesi’ne ithafen yapılmış olan bir şapel bulunuyor. 1755 yılındaki büyük depremde tüm şehirle birlikte burası da çok büyük zarar görüyor. 1838 yılında ise, o zamanki Portekiz kralı Don Fernando II, bu şapelden çok etkileniyor ve kraliçeyle birlikte yaşamak için buraya bir saray inşa etmeye karar veriyor. 18. yüzyıl romantizm akımından etkilenen Fernando, şapelin bulunduğu alandan başlayarak yeni sarayı inşa edip, burayı büyüleyici pastel renklerin donattığı bir masal diyarı haline getiriyor. Kraliçe Dona Maria II ile birlikte 1819-53 yılları arasında burada yaşıyorlar. Kraliçe 34 yaşında hayatını kaybettiğinde, sarayın davetler ve sosyalleşme alanı olarak kullanılacak kısmının inşaatı devam ediyor. Dona Maria’nın erken ölümü kralı çok üzse de, sarayın inşaatını tamamlıyor ve hayatının sonuna dek burada yaşıyor. Günümüzde ise The Palace of Pena, pek çok yerli yabancı turist için Lizbon’un cazibe noktalarından biri konumuna gelmiş durumda. Bu arada kral, bitkilere olan merakını da sarayın bahçesini planlarken başarıyla sergilemiş. Toplamda 55 hektarlık bir araziye, farklı coğrafyalardan envai çeşit bitki getirterek şaşırtıcı bir manzara ortaya çıkartmış. Hatta öyle ki Jurassic Park’ta gördüğümüz, Jura Devri’nden kalma çoklu ve ince yapraklı bitki türü bile bu bahçede görebilecekleriniz arasında. Bahçeyi, gişeden alacağınız bilgilendirici broşür eşliğinde 1.5 ya da 3 saatlik yürüme rotalarından geçerek ya da araç ile gezi turlarına katılarak görebilirsiniz.

Sintra’da gidebileceğiniz büyüleyici atmosfere sahip bir başka yer ise Quinta da Regaleira. Portekiz’in önemli ailelerinden Carvalho Monteiro’nun yazlık rezidans olarak tasarladığı bu alan, akıllara durgunluk veren güzellikte bir mimariye ve bahçeye sahip.

şehirnotları_lizbon

Bahçesinde bu kadarı da olmaz dedirten kuleleri, labirentleri, şelaleyi, mağaraları gördüğünüzde kendi gittiğiniz yazlık evleri sorgulayacağınızın garantisini verebilirim. Şaka bir yana, 1800 sonlarında günümüzdeki haline getirilmiş olan Quinta da Regaleira’yı, unutulmaz bir deneyim için mutlaka görün derim.

Sintra’nın bir başka önemli durağı Moorish Castle bana göre. Burası 10. yüzyılda Müslümanlar tarafından askeri amaçlarla, Atlantik kıyılarını ve bölgenin kuzeyini tepeden kontrol edebilmek için inşa edilmiş. Burada devasa bir ormanlık alan üzerine kurulu surlardan yürüyerek üç farklı kuleye ulaşıyor ve sonuncusunda Portekiz’in en tepe noktasına çıkıyorsunuz. Buranın da bahçesi yine enteresan bitkiler ve büyüleyici bir atmosfere sahip. Zaten Portekiz’in tüm tarihi yapılarında bu ortak noktayı görebiliyorsunuz. Hepsinin bahçesine, yapının kendisi kadar hatta belki daha da fazla özen gösterilmiş.

Sintra’nın en önemli durakları bana göre bu üçü. Yani The Palace of Pena, Moorish Castle ve Quinta da Regaleira. Bunları gördükten sonra eğer vaktiniz kalırsa, yine romantizm akımının örneklerine sahip, Palácio Nacional (Milli Saray),  Museu do Brinquedo (Oyuncak Müzesi) ve Sintra Museu de Arte Moderna (Modern Sanatlar Müzesi) görülebilecek yerler arasında.

Sintra’ya ulaşmak için, Rossio’daki tren garından kalkan Sintra trenine binmeniz gerekiyor. 40-50 dakikalık bir yoluculuk sonrasında şehir merkezine çok yakın bir konumda iniyorsunuz. İndiğiniz noktadan biraz ileride kalkan otobüslere binip, yukarıda bahsettiğim durakları sırasıyla gezebilirsiniz. Bu otobüsler belirli saatlerde 15 dakikada bir indiğiniz duraklardan sizi alıyor.

Sintra üzerinden gidebileceğiniz bir diğer önemli yer ise Cabo do Roca. Burası Avrupa kıtasının en batı ucu. Hiçbir yerleşim yok, yalnızca bir deniz feneri ve kayalıklar var. Burası “Avrupa’nın en ucuna da gitmedim demem” demek için, planınıza ekleyebileceğiniz bir yer. Sintra’da yine aynı otobüs durağından kalkan otobüslerle Cabo do Roca’ye gidebilirsiniz. Son sefer akşam 19.00 civarında.

Mutlaka yapın!

şehirnotları_lizbon

Bir Portekiz klasiği olan ginjinha yani vişne likörünün tadına bakın. Akşamları dışarı çıkmadan önce, Rossio’daki Ginjinha Sem Rival’in önünde biriken insanları takip edin. Bir minik bardak da siz alıp geceye bu lezzet eşliğinde başlayabilirsiniz. Adres: R. Portas de Santo Antão 7, 1150 Lisboa, Portekiz

Özel seramikler, ikinci el eşyalar ve hediyelikler için, minik bir dükkan olan  “a loja”ya gidin. Adres: Rúa de Sao Cristovao, No3 Lizbon

Güzel bir akşam yemeği için Lizbon’un en iyilerinden biri olan Coimbra Taberna’ya gidin. Fado’yu da burada dinleyebilirsiniz. Rezervasyon: coimbrataberna@gmail.com
Adres: Calçade de Sao Francisco 6A, 1200-412 Lisboa.

Gulbenkian Foundation’ı görün. Burada 20. yüzyılın en önemli sanat koleksiyonerlerinden Calouste Gulbenkian’ın hayatı boyunca biriktirdiği koleksiyonunu görebilirsiniz. Adres: Av. de Berna, 45A / 1067-001 Lisboa

Cais do Sodre’den, şehrin tarihi ticaret meydanı Praça do Comercio’ya doğru yürürken, çok güzel hediyelik balık konserveleri satın alabileceğiniz Loja Das Conservas’a uğrayın. Tanesi 2-3 euro civarında.  Adres: 1200 182, Rua do Arsenal 130, Lisboa, Portugal

Vaktiniz kalırsa… 

Biraz turistik bir aktivite olmakla birlikte tadı fena olmayan “Pastel de Bacalhau” yiyin. İçi peynirli, dışı balıklı otlu bir hamur karışımdan yapılan sıcak bir lezzet. Bira eşliğinde iyi gidiyor. Adres: -108 Portugal, R. Augusta 106, Lisbon

Hint ve Afrika mutfağından örnekler sunan Cantinho do Aziz’de bir akşam yemeği yiyin. Çok salaş bir mekan olmasına aldanmayın, burası hep dolu. Önceden rezervasyon yaptırmanız gerekecektir. Adres: Rua de São Lourenço, 5 1100-530 Lisbon

Mude Museu yani moda müzesini görün. Adres: Rua Augusta No24 – 1100-053 Lisbon

Lizbon‘un en tepesindeki Castelo de S. Jorge’u ziyaret edin. Buradan tüm şehri izlemek, hatta gün batımını yakalamak çok keyifli olacaktır.

Yazar: Gizem Telci @bohemisko

Diğer Makaleler

Keşfet

Keyifle Noel Pazarı Gezebileceğiniz Şehirler

Kışın gelmesiyle beraber hepimizin içini bir yeni yıl coşkusu kapladı. Rengarenk süslerle donatılmış çam ağaçları,...

Antakya’de nerede ne yemeli?

Antakya'yı gezip lezzetleriyle ilgili bir yazıyı buraya bırakmamak, o güzelim mutfağa haksızlık olurdu. Yediklerimle...

İstanbul’un 5 yeşil kalesi

Çoğu zaman kalabalık ve gürültülü şehir hayatından kaçıp kendimizi doğanın kollarına bırakmak istiyoruz. Tüm...

Dijital göçebelerin uğraması gereken 5 muhteşem yer

Hem tatilim eksik olmasın hem de işlerim aksamasın diyenler toplanın!Pandemi süreciyle beraber bir mekâna...

İzmir Seyahat Rehberi: Ege’nin İncisine Yolculuk

Ege’nin incisi, değişmeyen tatil bölgesi, hem insanıyla hem doğasıyla ayrı bir yeri olan, Türkiye’nin...

Fidan Bağışı Yapabileceğiniz Güvenilir Kurumlar

Bugünlerde gündemimiz ne yazık ki oldukça can sıkıcı… Manavgat ile başlayan orman yangınları şu...

Popüler Konular

Yorumlar

  1. harika! harika! harika!

    ne güzel yazı oldu bu böyle. beklediğimize değdi. tavsiyeleriniz, özellikle de yeme-içmekle ilgili olanlar için çok teşekkürler. gel de şimdi 2 ay bekle. biz de ekim ayı başında oradayız 🙂

    peki porto’ya da gitmiş miydiniz?

  2. Merhaba Gizem,
    Yazınızı çok beğendim ve hemen notlar aldım, Ağustos ortasında ben ve erkek arkadaşım da Lizbon`u ziyaret etmeyi planladık. Kaçar gün ayırdınız Lizbon, Sintra ve Cascais için? Lisbon Card var, almayı tavsiye eder misiniz? “The Jerónimos Monastery” gibi giriş ücreti alınan yerlere ücretsiz giriş sağlıyor. Siz de bu fotoğrafları manastıra giriş yaparak çektiniz değil mi? Sokakta yemek yiyen insanların olduğu fotoğraftaki restoran ismini hatırlıyor musunuz? Çok soru sordum, umarım cevaplarsınız. Teşekkürler şimdiden 🙂 Sevgiler

    • Merhaba Özge,
      Lizbon’da 3 gün gezdik, Sintra, Belem ve Cascais için ise birer gün ayırdık. Lisbon Card kullanmak çok avantajlı olmayabilir. Çünkü hem ulaşım çok ucuz, hem de kart bildiğim kadarıyla birçok yerde ise ücretsiz girişten değil indirim sağlıyor. Gittiğimiz en pahalı yer Pena Palace idi (16 euro). Diğer giriş ücretleri 5-6 euro civarındaydı. İyi hesaplamak lazım… Evet fotoğrafları Belem’deki “The Jerónimos Monastery” çektim. Barrio Alto bölgesine gittiğinde sokakta insanların yemek yediği bu tarz birçok restoran bulabilirsin. Şimdiden iyi eğlenceler!

  3. Merhaba,
    Yıllar önce tesadüfen iki ay arayla iki kez gittiğim ve çok sevdiğim Lizbon’da,yine çok sevdiğim iki noktayı sizlerle paylaşmak isterim.
    Biri Bairo Alto’da Sul Restaurant’tır.Volkanik taş üzerinde Güney Amerika etleri nefistir.Küçücük bir restaurant olduğu için rezervasyon gerekli ama mutlaka gidin,memnun kalacaksınız.
    İkinci yer ise,eski balıkçı barınakları ve tersaneden çevirme Doca bölgesine gidin.Kırmızı köprünün tam altında,denize nazır, Doca Pexie Restaurant’ta yemek yedikten sonra hala açıksa Irish Pub’da içkilerinizi içip her akşam farklı bir grubun müziğini canlı olarak dinleyin.Türk olduğunuzu söylerseniz Tarkan bile çalıyorlar arada :)))

  4. Lizbon’u görmeyen İberya’nın ruhunu yaşadım diyemez. Avrupa’nın Amerika’ya en yakın olan ve esintilerini en çok hissettiren şehri Lizbon mutlaka ve mutlaka bir kere görülmeli

    • Ben ve esim iki haftaligina universitede okuyan kizimizi ziyarete gittik vede cok begendik.Görulecek yerleri sen zaten cok guzel yazmissin,yemege Atalho Real adli et lokantasini tavsiye ederim,esas yazmak istedigim insanin tamamen kendini emniyette HISSETTIGI bir sehir.Cocuklarinizi hic gözunuz arkada kalmadan buranin unuversitelerine okumaya gönderebilirsiniz.Selamlar

CEVAP YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz