Polonezköy’e öğlen 12.00’de kahvaltı için vardığımızda imdadımıza yetişen nadide yerlerden biri oldu Polina. Mekan mekan gezdikten sonra, her bir yerin kahvaltı servislerini 12.00 gibi kapatıp, mangal faslına geçtiğini öğrendik. Şansımıza birinden tavsiyeyi alıp, Polina’ya doğru yola koyulduk.
O saatte kahvaltı veren tek mekan olduğu için içerisi oldukça kalabalıktı. Dışarıdan bakınca gözümüze küçük ve karmaşık geldi. Ama içeri girince aslında oldukça büyük ve farklı alanlardan oluştuğunu anladık. Koskocaman bir bahçe üzerine kurulu mekanda, birçok çardak, dışı şeffaf branda ile kaplanmış odacıklar ve piknik alanı yer alıyordu.
Önce kahvaltımızı etmek için ilk bulduğumuz masaya oturduk. Doyurucu ve lezzetli bir kahvaltı menüsü geldi önümüze. Peynir, zeytin, şarküteri, kaymak, reçel gibi alternatiflerin yanında bir tabak dolusu bahçeden toplanmış biber getirdiler. Sonrasında ise bol katmerli bir puf böreği geldi. Yanında da bir çaydanlık dolusu çayı masamızın köşesine koydular. Tam keyfime diyecek yok derken vitrinde duran efsane pastaları fark ettim. Polina’nın tüm pastaları ev yapımı ve tarifleri kendilerine özelmiş. Aralarından en muhteşem görünen Karpatka’yı denedim. Çikolata sosu, beze ve kremadan oluşan bir şaheser yapmışlar desem abartmış olmam sanırım.
Kahvaltının ardından Polina’nın bahçesini keşfedelim diyerek, yürüyüşe çıktık. Bahçenin arka tarafındaki kocaman piknik alanında dolandık, ağaçlar arasına kurulmuş hamaklarda neredeyse akşama kadar keyif yaptık.
Polina’nın sevimli yanlarından bir diğeri ise bahçesinde bir papağanı iki de Çin Aslanı diye de bilinen chow chow cinsi köpeği olması. AVM pazarlarından kurtulayım da bir nefes alayım diyenler, mutlaka bir hafta sonunuzu burada geçirin derim.
Bilgi için tık tık.